Uçtu Uçtu URAZ Uçtu....
Santiago de Compostela – İSPANYA
Ekim 2015
Her doğum sonrası “40 günlük” bir
lohusalık muhabbeti vardır ya, bizde çok sıkıntılı olmamakla birlikte kolay da geçmedi.
Bu süreçte her iki annenin de rahatsız olması nedeniyle, tek ve en büyük
destekçim sevgili eşimdi. Allah razı olsun, bana çok yardımcı oldu. (Bu süreci
"Lohusalık Döneminde Eş Desteği de Bir Yere Kadar...” başlıklı yazımda bulabilirsiniz.)
Bu meşhur lohusalık dönemimin
sonlarına doğru eşimin Ekim ayı programı açıklandı. Programda 2 gecelik bir Santiago
de Compostela-İspanya yatısı vardı. O zamana 40 gün yeni bitmiş olacak ve
heyyyy öz-gür-lükkk….
Bu 40 günde ne oluyorsa işte gerçekten tam da böyle hissediyor insan. Programı görür görmek eşime “bizde seninle 40 uçurmaya İspanya'ya geliyoruz” dedim. Tabii ki başta bu fikri dikkate almamasına karşın sonradan ona da mantıklı geldi. O aradaki ilk doktor kontrolümüzde ben konuyu doktorumuzla paylaştım ve fikrini aldım. Tabii ki “kesinlikle gidebilirsiniz, Amerika’da doğanlar 10 günlükken geliyorlar, hiçbir sakıncası yok” dedi ve ben ertesi gün pasaport randevusu aldım.
Bu 40 günde ne oluyorsa işte gerçekten tam da böyle hissediyor insan. Programı görür görmek eşime “bizde seninle 40 uçurmaya İspanya'ya geliyoruz” dedim. Tabii ki başta bu fikri dikkate almamasına karşın sonradan ona da mantıklı geldi. O aradaki ilk doktor kontrolümüzde ben konuyu doktorumuzla paylaştım ve fikrini aldım. Tabii ki “kesinlikle gidebilirsiniz, Amerika’da doğanlar 10 günlükken geliyorlar, hiçbir sakıncası yok” dedi ve ben ertesi gün pasaport randevusu aldım.
Her şeyden önemlisi, Uraz’ın ilk
uçak seyahati babasının uçurduğu uçakla olacak olmasıydı. Uraz bunu anlamasa da
babamız bir hayli heyecanlandı ve gururlandı tabii ki.
Vizemizi de aldıktan sonra artık
yolculuğa hazırdık. Bilboa aktarması olması nedeniyle yolumuz 5 saat civarında
sürecekti. Rahat görünsem de; iniş ve kalkışlarda (kulaklarının tıkanmaması için
bebeklerin emzirilmesi gerekir) uyur ve emmezse! ya bezini
doldurursa!(bu arada ben çok çok mecbur kalmadıkça asla uçakta lavaboya gitmem, buna
Amerika, Japonya yolculuğu dahil, bu kadar netim!) koltukta değiştirecek halim de yok, ya
da çok ağlarsa yanımda eşim de yok, nasıl susturacağım 40 günlük! çocuğu? gibi
gibi endişelerim elbette yok değildi.
Ama şimdi geriye baktığımda çok
iyi anlıyorum ki, en kolay uçak seyahatleri emzirme döneminde olanlarmış,
canmış o seyahatler can.
Çok şükür ki, hiç korktuğum gibi
olmadı ve çok rahat bir seyahat geçirdik. Zaten 40 günlük olması nedeniyle
Uraz'ım genelde uyudu, uyandığı zamanlarda da emdi ve geri uyudu.
Santiago de Compostela soğuk ve çok
yağmurlu (Atlantik'ten
gelen güçlü rüzgarlar ve onu çevreleyen dağlar ile Avrupa'nın en çok yağış alan
yerlerinden biri) olmasına karşın bizi yıldırmadı. Uraz’a aldığımız kışlık
tulumu giydirdik, battaniyesini örttük, pusetinin üzerine de yağmurluğunu
geçirdik ve sokak sokak gezdik. Ve tabii genelde yine uyudu, mızmızlanıp
ağladığı zamanlarda da bir kafeye filan oturup emzirdim, biz de bahaneyle birer
kahve içip nefeslendik.
Santiago’da deniz ürünlerine doyduk. En meşhuru da “Pulpo” yani ahtapot. Kaynar suda haşlanan ahtapotlar makasla kesilerek kütük şeklindeki sunum tabaklarında servis ediliyor. Üzerine kırmızı pul biber ve zeytinyağı gezdirilerek sunulan pamuk gibi yumuşak ahtapotlardan yemeden gelinmemeli. Bu arada ahtapot yapılan yerlere de “Pulperia” deniliyor ama hemen hemen birçok restoranda yapılıyor.
Kilise’nin de olduğu “old town” denilen Arnavut kaldırımlı eski şehir kısmında ara sokaklarda bir çok tarihi bina ve restoran var hemen hemen hepsi de deniz mahsulleri yapıyor. İspanya’nın meşhur Paella’sı tabii ki burada da çok yaygın. Özellikle ıstakozlu ve deniz mahsullü paella gerçekten efsaneydi. Önceki gün yediğimiz yengeçin de hatırı sayılırdı hani…(Bu arada yengeç ve ıstakoz tabii ki kırma aletleri ile servis ediliyor)
Kilise’nin de olduğu “old town” denilen Arnavut kaldırımlı eski şehir kısmında ara sokaklarda bir çok tarihi bina ve restoran var hemen hemen hepsi de deniz mahsulleri yapıyor. İspanya’nın meşhur Paella’sı tabii ki burada da çok yaygın. Özellikle ıstakozlu ve deniz mahsullü paella gerçekten efsaneydi. Önceki gün yediğimiz yengeçin de hatırı sayılırdı hani…(Bu arada yengeç ve ıstakoz tabii ki kırma aletleri ile servis ediliyor)
Sonuç olarak eğer ki deniz mahsullerini
seviyorsanız, burada aç kalmak bir yana kendinize harika ziyafetler çekebilir,
yeni lezzetler deneyimleyebilirsiniz.
Santiago’nun yeni şehir denilen kısmında
ise modern (daha doğrusu tarihi olmayan) binalar ve mağazalar var. Adım başı karşınıza çıkan Zara grubunun mağazalarından
birinden diğerine mekik dokuyabilirsiniz. Hep Zara diyorum ama Mango’nun da
hatırı sayılır. (Fiyatlar ve ürünler Türkiye ile aynı)
Gece hayatı hakkında inanın hiçbir
fikrim yok. Keza 43 günlük bebekle bu yağmurlarda gündüzleri hiç durmadan
gezmek bile gerçekten bizim için başarılıydı.
Akşamları ise hem yemek yemek hem de
vakit geçirmek için otelinin yakınındaki "Centro Comercial As Cancelas" alışveriş merkezine gidiyorduk. Aslında
yürünebilecek mesafede ancak hem havanın yağmurlu olması hem de karanlıkta
bebekle yollarda dolanmamak için biz teksiyi tercih ettik. Hemen otelin önünden
kalkan taksilerle çok cüz'i bir rakama (3-4 Euro) gidilebiliyor.
Santiago küçük bir yer ve bir günde bitti, dolayısıyla ertesi gün (buraya kadar gelmişken görelim diye) Zara'nın merkezinin bulunduğu A Coruña'ya gittik. Trenle yarım saat bile sürmüyor. A Coruña, Santiago'ya göre daha sakin bir şehir olmasına karşın deniz kenarında olması nedeniyle bahar ve yaz aylarında çok daha hareketli ve keyifli olabileceğini düşünüyorum. Burada da Zara grubunun tüm mağazalarını adım başı görmek mümkün.
A Coruña |
Bu kadar Zara demişken biraz da alışveriş konusuna değinelim. Daha önce de belirttiğim gibi Zara grubu ve Mango'da fiyatlar ve ürünler Türkiye ile aynı, dolayısıyla taşımaya değmez. Benim bahsetmek istediğim Primark....
Bizim Primark ile yıldızımızın barışması burada oldu. Daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi İngiltere’de girmemizle çıkmamız bir olmuştu. Burada ya mağazanın biraz olsun sakin oluşu ya da zamanımızın çok olmasından mıdır nedir bilmiyoruz biz de alacak şeyler bulduk. Özellikle Gökçe’ye 3’er Euro’ya aldığımız t-shirtler gerçekten çok kaliteli ve güzeldi. Yani elbette evladiyelik değil ama sonuçta 300 TL verdiğimiz t-shirtleri de bir ömür giymiyoruz. Ev içinde, havuza-denize giderken mayo üzerine günlük giymek için son derece ideal.
Sayılı gün çabuk geçer, bu da öle oldu
işte. Aslında çok yeterli ve keyifli oldu. Hem doğum sonrası bir nefes aldık,
hem de gidilecekler listesinde ilk sıralarda olmayan bir yeri bu bahaneyle görmüş
olduk. Ama her şeyden önemlisi Uraz’ım babasının uçağında ilk uçuşunu
deneyimledi, 3’ümüz için de güzel bir tecrübe oldu. Bu açıdan Santiago de
Compostela seyahati bizim için hep çok özel kalacak.
Santiago de Compostela'nın tarihi....
Santiago de Compostela İspanya'nın özerk bölgelerinden biri olan Galiçya'nın başkentidir. 1997 yılına kadar Galiçya Bölgesi’nin merkezi olan kuzeybatıdaki A Coruña’ya bağlıdır.
1985’ten itibaren UNESCO Dünya Mirasları Listesi’nde yer alan Santiago de Compostela 2000 yılının Avrupa Kültür Başkenti seçilmiş. Meşhur Santiago de Compostela Katedrali ortaçağ hac yolu olan Camino de Santiago'nun sona erdiği yerdir ve bu yol halen yürünmeye devam edilmektedir(Fotoğrafta yanımda bulunan turist hac elinde bastonu ve sırtında çantası ile hac yolunu yürümektedir). Santiago de Compostela katolik hristiyanlar için Roma ve Kudüs’ten sonra üçüncü kutsal şehirdir.
Şehrin hikâyesine göre, Hristiyanlığı Avrupa'ya getiren Büyük Yakup (St. James), M.S. 813'te Kudüs'te idam edildikten sonra naaşı bir gemiyle buraya getirilir ve yüzyıllar boyunca unutulur. 1879’da bir çobana görünen parlak yıldızın mezarın yerini tarif etmesiyle Kardinal Teodomiro, İspanya’nın baş azizi Büyük Yakup’un mezarının bulunduğunu açıklar, üzerinde küçük bir kilise inşa edilir ve şehir zamanla onun etrafında gelişir(Bu konuda birçok farklı efsane bulunmaktadır). Bu kilise günümüzde halen mevcut olamasa da Büyük Yakup’un kemiklerinin şimdiki görkemli katedralin altında olduğuna inanılmaktadır.
Katedralin ünlü cephesi İspanyol euro bozuk paralarından 1 cent, 2 cent ve 5 cent'in önyüzüne işlenmiştir. Santiago adını İspanya'nın dört askeri birliğinin birine vermiştir: Compostela, Calatrava, Alcantara ve Montesa.
Girişi ücretsiz olan Katedral ziyareti eğer pazar gününe denk gelirse, büyük bir ayin, hatta Avrupa'nın en büyük kilise tütsüsünün yakılması izlenebilir.
Midye kabuğu ise şehrin ana teması. Bir inanışa göre St. James (Hz.İsa’nın 12 Havarisinden biri) bir saldırıyı elbisesine takılı midye kabuğu sayesinde atlatır, başka bir inanışa göre ise, yolda gemi fırtınaya yakalanınca St.James’in naaşı denize düşer ancak her yerini kaplamış olan midye kabukları sayesinde hiç zarar görmemiştir.
Şehrin tarihi merkezi olan Praza do Obradoiro Meydanı adını altın atölyelerinden alıyor. Katedral bulunduğu meydanın karşısında Galiçya Xunta'sı ve belediye binası olan Pazo de Raxoi (Raxoi'nin Sarayı) bulunur. Katedral’in sağ tarafında ise 1492 yılında Katolik krallar Isabela ve Fernando tarafından hacılara misafirhane olarak yapılmış, şimdi ise otel olarak kullanılmak üzere restore edilmiş Hostal de Los Reyes Católicos yer almaktadır.
University of Santiago de Compostela üniversitesi sayesinde genç nüfus fazladır ve dinamik bir gece hayatı oluşmuştur. Eski şehrin etrafını saran dar sokaklarda çok sayıda tarihi bina vardır. Gezmesi son derece keyifli ve olan bu sokaklarda kaybolabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder