LOVE

LOVE

4 Nisan 2018 Çarşamba


Holaaaa Barcelona…. 

Biliyorsunuz ana-oğul bize kapı gıcırtısı olsun yeter, hemen düşeriz yollara… Babamızın yatısı hafta sonuna denk gelince biz de onu yalnız bırakmadık tabiii ve 1 günlüğüne Barcelona’ya gittik… Bu sefer babaannemiz de bizimle geldi.
Uçağımız Cuma akşamı saat 20:00 civarındaydı. Hava alanına gitme, check-in, pasaport kontrolü derken telaştan yemek geç saate kalacak diye evden çıkmadan Uraz’ın karnını doyurdum. Çocuk aç kalacak diye içim içimi yemedi, kafam rahat etti.
Uçak sistemindeki çocuk videoları, oyuncaklar, yemek faslı derken açıkçası önceki seyahatlerimize göre çok daha rahat geçti. Sanırım büyüdükçe hem laftan anlıyor hem de neyin ne olduğunu… Son bir saat, artık her şeyden biraz hevesini alınca, eee bir de uyku bedene girince biraz huysuzluk yaptı ama o kadar da olacak artık. Biz büyükler bile bir süre sonra sıkılıyorken, 2,5 yaş için gayet normal. Yarım saatte olsa uyuyunca ben de bir keyif kahvesi içtim.
Otele geçiş yolu, oda vs.. o saat için ilgisini çekecek çok fazla etken olmasına rağmen uçakta fazla uyumadığı için otelde tekrar uyuması da çok uzun sürmedi.

Sabah erkenden kalkıp kahvaltı için yollara düştük. İlk durağımız, birçok farklı yerden tavsiyesini duyduğumuz Milk Bar&Bistro (http://www.milkbarcelona.com/). Port’a yakın bir ara sokakta, giderken “acaba adres doğru mu?” diye şüphe edebilirsiniz. Bu arada 09:00'da açılıyor ve 09:15'ten sonra sıra beklemek zorunda kalabilirsiniz, ona göre erken gidin derim, biz ucu ucuna kurtardık ama bizden sonra gelenler sıra bekledi.
 
Menüde birçok seçenek olsa da ilk dikkati çeken “Turkish egg” oluyor. Bu bizim bildiğimiz anam babam usulü çılbırın makyajlı hali. Sunumunun yanında lezzeti de gerçekten çok çok başarılı ama yoğurdu yoğun sarımsaklı, sevmeyen olabilir bilginize. Diğer tercihimiz de Mediterranean Toast; tam buğday ekmeği üzerine peynir, avokado ve sahanda yumurta… Son olarak ve özellikle bahsetmek istediğim de pancake…. Ben normalde pek sevmem ancak yediğim en en başarılı pancake olduğunu iddia ediyorum, önerisi benden denemesi sizden…

Böyle kallavi bir kahvaltı üstüne ağırlık çökmedi değil tabii ama zamanımız kısa, gezilecek yer çok, haydi tabanlara kuvvet… Milk’ten çıkıp sağ tarafa dönünce Barcelona’nın muhteşem dar sokakları arasında kaybola kaybola meşhur La Rambla Caddesi’ne çıkılıyor. Katalunya Meydanı ile Columbus Monument Heykeli(Port’a yakın,sahilde) arasında yer alan bu ünlü caddede sağlı sollu birçok hediyelik eşya mağazası, kafeler ve otellerin yanı sıra keyifli birçok sokak gösterisi yapılıyor. Aynı zamanda sahilden meydana doğru çıkarken sol tarafta yer alan Mercat de la Boqueria(Semt Pazarı)’da çiğ ve pişmiş envai çeşit et-balık ürünleri, şeker, sebze, meyve ve meyve suyu bulabilirsiniz. Özellikle görüntüleriyle görsel bir ziyafet sunan dilimlenmiş ve karışık hazırlanmış take away meyve dilimlerinden bir kap alıp,  yiyerek pazarın keyfini çıkartmanızı öneririm. Bu özellikle Uraz için harika bir ara öğün oldu.  
 
Hava güzel olmasına karşın inanılmaz rüzgârlıydı. Özellikle La Rambla’daki ağaçlardan dökülen polenler rüzgârın da etkisiyle havalarda uçuşuyor, insanın gözüne gözüne giriyordu. Uraz’ı her ihtimale karşın yanımıza aldığımız naylon puset örtüsüyle, kendimizi de güneş gözlükleriyle koruyabildik.
 
Pazar sonrası sola dönerek Katalunya Meydanı’na çıktık ve Starbucks’da bir kahve molası verdik. Yürürken denk geldiğimiz küçük bir alışveriş merkezinin çocuk bölümünde Uraz’ın da gönlünü yaptıktan sonra sıradaki durağımız; Passeig de Gracia Bulvarı’nda yer alan Casa Batllo ve Casa Amatller…

Dış mimari olarak ilginç görünümlü Casa Batllo, İspanyol mimar Antoni Gaudi tarafından 1904-1906 yılları arasında yapılmış. Dış yüzeyi rengârenk şekerlerden yapılmış gibi duran binanın giriş ücreti 24.50 Euro. İlk katında yer alan ince sütunlar nedeniyle Casa Batllo’ya “Kemikler Evi” de deniliyor. (https://www.casabatllo.es/en/)  
Casa Batllo’nun hemen yanında bulunan ve Mimar Puig i Cadafalch'ın önemli bir eseri olan Casa Amatller (Amatller Evi Müzesi) de, Barselona'daki modernist Katalan mimarisinin en güzel örneklerinden biri. Giriş ücreti 19 Euro. (http://amatller.org/en/)
Binaların hemen önünde yer alan “Passeig de Gracia” metro durağından mor L2 hattında Badalona yönüne binerek “Sagrada Familia” durağında indik ve bitmeyen kilise Sagrada Familia’nın tam önüne çıktık.
 
Gaudi'nin ve Katalan Mimarisi'nin başyapıtı olan Sagrada Familia Kilisesi Barselona'nın sembolü. 1882 yılında yapımına başlanan kiliseyi 3. görüşüm ve halen inşaat devam ediyor, 2026 yılında tamamlanacağı söyleniyor. Giriş ücreti kulaklık, rehber gibi seçeneklere göre 15 ila 29 Euro arasında değişiyor, 10 yaş altı çocuklar ücretsiz. (http://www.sagradafamilia.org/en/)
 
Buradan Port’a gitmek için Sagrada Familia’nın biraz ilerisinde bulunan “Verdaguer” durağından sarı L4 hattı ile La Pau yönüne binerek “Barceloneta” durağında indik. Biraz Port’u gezelim dediysek de o kadar çok rüzgâr vardı ki soluğu yine birçok farklı yerlerden tavsiyesini duyduğum ünlü paellacı’da aldık; 7 Portes. Yeri hemen Port’un karşı tarafında, sabah kahvaltıya gittiğimiz Milk’e de çok yakın.
 
Yanımızda babaanne ve Uraz olduğu için çok kabuklulara girmeden başlangıç seçimimizi kalamar tavadan yana kullandık. Sonrasında da muhteşem deniz mahsullü paella… Tek kusuru azıcık tuzlu olmasıydı, ama o kadarı kadı kızında da olur yani.. Kahvemizin yanına tatlı olarak bir tane creme brulee söylemiştik ama Uraz o kadar iştahla yedi ki, biz de yiyebilelim diye bir tane daha söyledik. Gerçekten başarılı… (https://7portes.com/en/)
 
Bundan önceki gelişimizde de Port’ta History Museum of Catalonia’nın altında “Restaurante Cal Pinxo”’da paella yemiştik, o da çok lezzetliydi.
 
 
Bu seyahat için bir de yarım saatlik (yemekli ve bir saatlik olanları da var ama gidenler çok ticari olduğunu söyledi) bir Flamenko (https://www.masimas.com/en/tarantos - La Rambla’dan yukarı doğru çıkarken sağ paralelde, antika pazarının olduğu meydanda) gösterisi planımız vardı ama saatini denk getiremedik, neyse bir dahakine inşallah.. Yine gelmek için bahanemiz olsun…
 
Yemek sonrası taksiyle otele geçtik. Babaanne dinlenirken, biz geleneksel yurtdışı market alışverişimizi yapmak üzere otelin hemen yanındaki süpermarkete gittik. Hemen hemen her ülkede bir markete uğrayıp yiyecek içecek gibi farklı ürünler( sos, bal, atıştırmalık, peynir ve özellikle nacho-bizdeki cipslerden çok daha lezzetli) almayı seviyoruz. Ben bir de yurtdışındaki meyveli yoğurtların hastasıyım ama maalesef patlama riskine karşı genelde alıp orada yiyorum. Yanımda getirmeye cesaret edemiyorum çünkü el bagajında getirmek için 1-2 denemem oldu, hepsini de kontrollerde bırakmak zorunda kaldım.
 
Bu arada Uraz nerede mi? Arada market arabasının içinde oturup etrafa laf atmakla, ara ara da aşağıya inip reyonlardan kendine bir şeyler seçmekle meşgul…
 
Velhasıl valiz toparla, Uraz’ı uyut derken biz de resmen sızmışız. Sabaha karşı 03:00’te kalkıp havalimanına gittik. Barcelona havalimanında duty free saat 06:00’da açıldığı için her kapalıydı, o nedenle açıkçası uçak saatine kadar zaman biraz zor geçti.

 
 
Uçak kalkarken Uraz süt istedi, sütünü içti ve inişe geçene kadar yarım kalan uykusuna devam etti. “Çocuklar huzurlu, anneler mutlu” dedikleri tam olarak bu sanırım…
Bu seyahatte anladım ki; oğlum büyüyor… Eski seyahatlerimize göre gerek uçak yolculuğu esnasında gerekse şehri gezerken çok daha bilinçli, laf dinleyen, merak edip soran, neyin ne olduğunu anlayan hali beni gerçekten çok etkiledi ve mutlu etti. “Daha küçük anlamaz, getirmek götürmek zor olur” demeyin, bence çocuklarınızı da seyahatlerinizde(istisnalar kaideyi bozmaz) mümkün olduğunca götürmeye çalışın. Ne kadar erken yaşlarda alışırlarsa ileride o kadar uyumlu olurlar, seyahatlerde hem kendileri keyif alırlar hem de size huzur verirler. 
 
Sevgiyle kalın…
Selin

 






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder